Üyesi olduğum üniversitenin yönetim kademelerinde görev alıyorum ve leziz şeyler öğreniyorum. Hangi yarıyıl olduğunu hatırlamıyorum; haftada 3 saat olan derslerimden birinin 1 saati çoğumuzun “öğle yemeği arası” olarak bildiği 12:00 – 13:00 aralığına konulmuş. Öğretim üyesinin, öğrencilerin veya derslik programının yoğunluğu sebebiyle bu durum ortaya çıkabilir; son derece normaldir. Diğer taraftan, diyabet hastaları gibi yemek saatlerinin düzenli olması gereken gruplar da vardır. Neyse ki, aynı ders II. Öğretim programında da vardı ve akşam saatlerinde başlıyordu. Bir yönetim kurulu toplantısında, bu problemi çözmek için “değerli öğrencilerim, I. Öğretim programındaki dersin bir kısmı öğle arasında denk geliyor. Bu saatte yemek yiyecek öğrenciler II. Öğretim programındaki derse katılmayı tercih edebilirler” gibi bir şey söyleyeceğimi ifade ettim. Tecrübeli ve uzun süre idarecilik yapmış hocalarımızdan biri problemi çözmek için gerekenden fazla tek bir kelime dahi söylenmemesi gerektiğini söyledi; son derece haklıydı.
Daha önce verdiğim derslerden birinde şöyle bir şey söylemiştim: “Sevgili öğrencilerim, sınavdan önceki hafta sonu bir ek ders yapalım. Böylece önceki konular üzerinde tartışma fırsatı buluruz. Yapacağımız bu ek derse katılmanız zorunlu değildir; ancak dersi daha iyi anlayabilmeniz ve sınavdaki başarınız için önemlidir“. Takip eden birkaç gün içinde öğrencilerimden biri bana gelip “hocam ben hafta sonu memlekete gideceğim. Siz de ek derse gelmeyenleri bırakacakmışsınız. Nasıl telafi ederiz?” demişti. Yapmayı planladığım ek ders, bazı öğrencilerim için bir tehdite dönüşmüştü. Benzer şekilde, benim öğle yemeğı arası problemini çözmek için söylemeyi planladığım şey (biraz abartı biraz da magazin sosu ile) kulaktan kulağa aktarılırken uğrayacağı biçim değişiklikleri sonucu rahatlıkla aşağıdaki kantin dedikodularına dönüşebilir:
- Hoca “ders önemli değil; güzelce yemeğinizi yiyin. Akşamki derse gelirsiniz” dedi. “Kim koyuyor öğle arasına bu dersleri?” diye söylendi.
- Hoca “yemek memek diyen gözüme gözükmesin, doğrudan akşamki derse gelsin; canımı sıkmasın” dedi. Hoca öğle yemeğine gidip derse girmeyen öğrencileri sevmez; bırakır.
Ben de ifadedeki tüm detayları çıkararak öğrencilerime şöyle söyledim: “Dersi I. Öğretim programından alan öğrenciler isterlerse II. Öğretim programındaki derse katılabilirler“.
Bana bu bakış açısını kazandıran değerli hocamıza bir kez daha teşekkür ediyorum. Fazladan söylenen her şey, aslında söylenmek istenen şeyin bambaşka bir hikayeye dönüşmesine katkıda bulunur. Hiç fazladan söylediğiniz kelimelerin kurbanı oldunuz mu?
Üniversite dedikoduları efsane oluyor 😂. Sınav dönemine yakın bir zamandı. Haliyle biraz stresliydim. Stresli olduğumu söylediğim bir arkadaşımdan 1 ay sonra şöyle bir cümle duydum:
“Tarkan sende kalp rahatsızlığı vardı değil mi? ”
Hala anlam veremiyorum 😂
Hayat felsefesi ayarında bir yazı olmuş.
Tebrikler Hocam.