Bu açılışı genellikle şu iki hamleden biri takip eder: “Kâğıdıma bir daha bakabilir misiniz?” veya “Kâğıdıma bakabilir miyim?“
Dersi anlamaya çalışan ve başarmak için çaba gösteren bir öğrenci tarafından yapılması durumunda, ilk hamlenin kabul edilebilir olduğunu düşünürüm; hem kendimin hem de öğrencimin içini rahatlatmak amacıyla sınav kâğıdını tekrar incelerim. Belirtmeliyim ki, kâğıdını tekrar incelediğim öğrencilerimin notlarının değişmesine sebep olacak bir durum ile henüz karşılaşmadım.
Ancak ikinci hamle tehlikelidir. Çünkü bu hamlenin başarıya ulaşması ile öğrenci, kâğıdın değerlendirilmesi konusunda bir hata olup olmadığını öğretim üyesi ile birlikte inceleme gibi (benim de desteklediğim) bir imkânın yanında sıkı bir not pazarlığı başlatabilme fırsatı da bulur. Bir süre öğrencilerimin bu isteğini yerine getirdim; sınav kâğıtlarını gösterdim. Ancak her seferinde bir pazarlık başlatma girişimi ile savaştım. Çarpışmanın sonlarına doğru “hocam bu sene okulu bitiremezsem babam beni evlendirecek” diyen dahi oldu. Bir öğrenci, kampüsün karşısındaki medikal ürünler satan yerlerden boyunluk alıp, (pazarlık sırasında elini güçlendireceği düşüncesiyle) kendine trafik kazası geçirmiş süsü vererek okula sınav kâğıtlarına bakmaya geldiğini mezun olduktan sonra itiraf etmişti. Öğrencinin kâğıdına bakma isteğinin tehlikeli olduğunu tecrübe ederek öğrendim.
Elbette söz ettiğim iki isteği de olumlu veya olumsuz cevaplamak öğretim üyesinin kararıdır; çünkü ortada resmî bir başvuru yoktur. Sınav kâğıdının tekrar değerlendirilmesi konusundaki yapılacak resmî başvuru sonrasındaki işleyiş ise, öğretim üyelerinden oluşan bir komisyon kurulup sınav kâğıdının bu komisyon tarafından tekrar değerlendirilmesi şeklindedir. Bu tekrar değerlendirme sürecinde öğrenciye kâğıdı gösterilmez.
Hep söylediğim gibi, öğrencilerimi severim ve her zaman yanlarındayım. Ancak yukarıda bahsettiğim türde pazarlıklara zemin hazırlayacağı gerekçesi ile, öğrencilerimin sınav kâğıtlarına bakma isteklerini reddederim. Bu yazıyı, hiçbir öğretim üyesinin içine düşmek istemeyeceği bu pazarlıkların neye benzediğini gösteren örnek bir diyalog ile bitiriyorum. Bu örnek diyalog, “bir sınavdan yüz (100) almayı beklemenin, sınava hangi seviyede bir hazırlık yapıldığında gerçekçi olduğu” konusunda da bir fikir verecektir.
- Hocam ilk soru şuraya kadar doğru değil mi?
- Oraya kadar doğru olması bir anlama gelmiyor. Bu soruda sadece sonuca puan veriyoruz; çünkü zaten iki adımlı ve kısa bir çözümü var.
- Hocam işte 12 yerine 9 yazsam çıkıyormuş.
- Evet… Bu konuyu bilmeyen bir öğrencinin bu soruyu cevaplarken yapabileceği iki hata var zaten. Onlardan biri bu.
- Yine de virgülden önceki kısmı doğru bulmuşum ama…
- Doğru cevap 1.75; sen 1.22 bulmuşsun. Doğru cevap senin bulduğun cevaptan %43 daha büyük.
- Hocam ilk soru tamam… Öyle olsun… İkinci soruda gidiş yolum doğru. Sadece yukarıdaki değer yerine şu aşağıdaki değeri almışım.
- O aşağıdaki değeri alman konuyu öğrenmediğini, sadece bu konu ile ilgili bazı ezberler yaptığını gösteriyor.
- Ama hocam defterdeki soruda öyle alıyorduk.
- Defterdeki örnekte öyle yapmak gerekiyor; evet. Tekrar söylüyorum; konuyu bilmiyorsun.
- Hocam 10 puan daha verseniz DD geliyor. Bu dersi geçersem son dersim kalıyor hocam. Nişanlıyım… Üçüncü soruda da ağırlık merkezini doğru bulmuşum. Ona puan yok mu?
- …
Geriye dönüp anılarımı canlandırdığım zaman, öğrencilik hayatımın bir kısmında sanırım dersleri öğrenmekten daha fazla olarak dersleri geçmek üzerine bir çaba göstermiş durumdaydım. Tabi geç kalmışta olsam ,ne zaman dersleri öğrenmek istediysem zaten başarıyla geçmiş oldum. Ki gecemesem bile en azından tatmin duygusunu yaşadım . Hayat aslında benzer ilerliyor . Bir işi yaparken tatmin olma duygusunu, öğrenme isteğini hiç kaybetmemek lazım. Teşekkür ederim bunu ogrettiginiz için hocam.